27 Kasım 2008 Perşembe

beni benden alan ses..

iç sesimden nefret ediyorum bazen...hani ilkokulda okumayı öğrendikten sonra bize içimizden okumayı da öğretmişlerdir ..çocuğun algılamsı da zor olan bir çalişmadır bu...hatta öğretmen yeri geldi mi kendini paralar iç sesi anlatmak için...ben ilkokulda öğretmenimiz içimizden okumanın inceliklerini anlatırken",o ses bu ses mi yaaaav!!" diye aydınladığımı gayet net hatırlıyorum..çünkü kendimi bildim bileli içimde durmadan konuşan,gerektiğinde bana destek olan ama gerektiğinde eleştirilerin en ağırını yapıp beni salya sümük ağlatan,kara gün dostu desem değil,eğlenceli desem hiç değil..tam tabiri ile kıl sesin teki konuşr sürekli..ete boka yorum,düşünce,felsefe,hayatı anlama çabası...boğuyo beni anlıyormusunuz...atsam atılmaz..üzerime yapışıp kalmış eski sevgili yada ne biliyim asalak bir tanıdık gibi...sürekli beynimde vır vır vır...hayatta en tiksindiğim ses...içime eden ses...



ama ben şimdi beni benden alan sesten bahsetmek istedim...derya köroğlu...yeni türkünün solisti...küçüklüğümden beri hep duyarım ama büyüdükçe daha bir hoş,daha bir naif,ipek gibi ama erkeksi..okşar gibi aman yarabbim diye diye dinlettiriyor kendisini...güzel şarkılarda söylüyor..şimdi sadece sesi duysam acaba görüntüsünü de bu şekilde hayal edermiydim bilmiyorum...hayatıma giren her kıvırcık saçlı erkekte böyle şeker gibi bir usluba sahip mi olur azizim...trt de ki ressam bob'un da hayranıydım..kaçırmazdım programnı...seslendiren adamın sesinin gölgesinde onunda yumuşak "ne yapalım ne yapalım...bakın orda kulübemiz çıktı bir anda ortaya...ahanda şu köşede ki çam ağacı mı ne?...hadi yanına da çalı çırpı yapalım..evet çok basit bakın...nehrimizi de akıtalım heyy come on.." tarzı konuşmalarını masal gibi dinlerdim...




derya'da hani imkanım olsa alıcam evime koyucam kafesine...zaten görünüş itibariyle hep bir papağan arada da muhabbet kuşu,bazen kanarya..ama ne hikmetse hep bir kuşu anımsattığı için, vericem yemini suyunu, şarkı söylüycek durmadan..


anahtarın sesini duydu mu başlıycak mırıldanmaya,kapıyı açıp salona girdiğimde eftalyaaa diye öttürcek!



kendimi biliyorsam ama bir "başka türlü birşey benim istediğim" dese!..."Burası gibi değil gidiceğim memleket,denizi ayrı deniz havası ayrı hava..." yüreğimi dağlayıp saldırır kendini pencereden...yok böyle bir tını...yaşı küçük olsa biraz,aşık bile olurum sanırım..o söyler ben dinlerim..kıvırcık kıvırcık veletlerimiz de olur,kadife sesli çocuklar..güzel hayaller bunlar..iç sesimi duyurmamam lazım tabi ki bu durumda yoksa hayatta manitam olmaz..

26 Kasım 2008 Çarşamba

Barbie bebek furyası

fulya 6 yaşında...saman sarısı saçları ve rekli gözleri ile güzel bir çocuk...annesi ile kaldırımda yürüyorlar..fulya pembe seviyor..kıyafetleri tamamen pembe,saçları bigudilenmiş ve yapılmış,hatta bir kısmı hususi pembeye boyanmış..tamam fulya diyorum pembe,kız çocuğusun anlayışla karşılıyorum bu durumu..sonra fulya gözünde güneş gözlüğü olan o kavundan daha küçük kafasını annesine çevirip,bilidiğimiz ışıltılı kadın çantalarının minyatür bir kopyasını tutan elini sallayarak ağzını açıyor:"anne yavaş yürü,saçım bozuluyoooooaaar!!"

nerde sevimlillik,nerde çocuk saflığı,nerde şirinlik,komiklik...bana bunları sağlamayan bir çocuk bana itici hatta korkunç geliyor azizim...o çocukları şöyle sıralayabilirim:

1-çok bilmiş çocuk:"ben çocuğa çocuk demem ,çocuk bişey öğrenip şaşırmayınca"

biz ne güzel çocuktuk,ne saftık...internet yoktu o zmanlar,ilk özel kanalların başlangıçlarına şahit olduk ama yine de şımarmadık,haddimizi bildik...legomuzla,çocuksu pasaklılığımızla,saklambacıydı,körebesiydi,ağaca tırmanmasıydı doya doya yaşadık çocukluğumuzu...meraklıydık öğrenmeye,öğrendikçe şaşırdık..ne zaman büyüdük şaşkınlığımız bitti..hayatı sıkıcı yapan en önemli şey de bence bu duygunun bitmesiydi.

2-somurtkan çocuk:

ee yavrum 5 yaşındasın dünya yükü mü fazla geldi...tamam küçümsemiyorum seni kesinlikle,nefret ederdim bende çocukken bana "çocuk ya,ne güzel dert yok tasa yok"denmesinden..tabiki öle değil..çocukkende tasa dert oluyor kendi çapında...ama neşeni kaybetme,güler yüzlü ol...şakalara karşılık ver..ilgi gösteriyoruz,şebeklik yapıyorz,iki dakka insan olda gülümse be çocukk!! sinirlendim bak!! ..üheaaaa...yürü git!!

3-Kadınsı kız çocuğu:

konumuzda buydu zaten...iticilik hat safhada..bunların sayılarının artmasının nedenleri çok basit...bir kere çizgi filmlere bakın,winks,yok efendim bartz,barbie nin zaten allah belasını versin...ne bunlar ya!

barbi nedir alla aşkına...resmen 28 -30 unda taş vücutlu bir hatun...süslü püslü..kıyafetleri falan var..bide sevgilisi var bu şıllığın .."ken"yakışıklı ve kendi gibi güzel giyinen...ne empoze edilmeye çalişiliyor??

barbie sarışın,güzel,bakımlı...çünkü o bir kadın!! sen daha çocuksun be fulya..kimse fark etmiyor mu bunu..koşucaksın saçına başına bakmıycaksın onların zaten en güzel olduğu yıllardasın...senin yanağına allığa,gözlerine simli farlar sürmene ihityacım yokki bebek yüzlüm...kadın olmak zor zaten ne bu acelen?

barbim olmadı hiç bunu şimdiden söliyim de sonradan yılların intikamı için yazıyor diye düşünmeyin..hayır alakası yok..ben bir ninja turtles daki michelangelo nun göz bandına bile değişmem değişmem barbiyi..

kız çocuğunu o yaşta kadın gibi giydirip sokağa çıkaran annenin kendi kadınlığıyla sorunumu var biilmiyorum...ama ben fulyayı büyüyünce güzelliğinden başka meziyetler edinememiş,arkasını "ken" e dayamış bir biçimde,sarı saçlarıyla yok olup gidiceğini düşünüyorum.Fikrim budur.

25 Kasım 2008 Salı

hikaye

Saate baktı...Kırmız-bej duvarın üstünde asılıydı,iki yandaki dükkanın reklamı vardı üstünde “Şeker Ocakbaşı”.Ocakbaşına göre fazlaca iddalı bir isim diye düşündü..Etrafına bakındı.9 senedir bu dükkanda çalişiyordu,birkaç ay sonra 10. yılı olucaktı.İlk günü düşündü hafif tebessümle,o anki acemi heyecanını..Artık 18 yaşında değildi,ne o kadar zayıftı,ne de o kadar ışıl ışıl bakıyordu gözleri.Artan her yaş ile birlikte bir umut söndürdü içinde,gözlerinin gerisindeki mumlar her yıl sönüyordu,güzel siyah gözlerinin ışıltısı derin bir karanlığa gömülüyordu.Yine de vücudunda tek beğendi şeylerdi gözleri,bir gün birinin de bunu farketmesini bekliyordu.
Tatlıcıya dolu demek için fazla boş, boş demek içinde fazlaca dolu olduğunu farketti.Her zaman yaptığı gibi insanlara bakamaya ve hayal kurmaya başladı...ilk olarak çapraz masadaki çiftlerden başladı...genelde hep çiftlerden başlardı..nedenini tam bilmiyordu...ama garipdi çiftler..garip şeylerdi..o hiç çift olmamişti..bilmiyordu..ama onlara uzakdan bakıpda geçmişlerini,birbirlerinden bihaber geçmişlerini düşünüyor, sonrada birbirlerinin hayatına gökden elma gibi düşmelerinin mucizesine şaşırıyordu...bu çiftin onun düşündüğü şeyleri hiç düşünmediğine emindi...kız tırnakları kırmızı boyalı elini dudağının kenarına koydu,başını hafifçe eğerek dudaklarını aralık bıraktı...çocuğu dinliyodu....gözlerinin içine bakmaya çalişiyordu..her halinden onu etkilemek istediği belli idi ...erkekler ne kadarda saftı...bu kızın yapmacık tavırlarını anlamamakla beraber bide hoşlarına gidiiyodu..böle kızlrdan hoşlanıyolardı..kızın çocuğun sölediği şeylerle ilgilenmediği çok belliydi..o sadece kendi egosunu tatmin etmek isteyen bir sürtüktü işşte!!.........gözlerini kapattı...sinirlendiğini farketmişti...sakinleşmek için kendine vakit ayırırken,iç sesini sorgulamaya başladı....hoşuna gitmeyecek sonuçlar çıkarsada bir tür kendini eğitme,o salak kızlar gibi olmama yoluydu bu onun için.....gözlerini açtı, kapadı....sürtük ya da salak demeye hakkı olmadığını düşündü...derinlerde bir yerde o kıza kızmasının yada onun bu kadar sinirini bozmasının altında kıskançlık olup olmadığını düşündü...itiraf etmesi çocukken annesine söylediği yalanları itiraf etmekden daha zordu...zaten artık çocukda değildi...annesinin güzel kızı olduğu zamanlar çok geride kalmıştı....belki dedi içinden...evet belki bi nedeni kıskançlık...ama bu onun öle olmadığını göstermez ki....tırnaklarına baktı....”kırmız oje öle mi” dedi....asla o kadar cesaretli olamazdı.....kafasını çevirdi...çocukla ilgili yorum yapmayacaktı ...çünkü o onun gözünde yorum yapmaya değmicek bi mahlukdu....böle kızların içine düşen erkeklerden nefret ediyodu...onların içine düşen ve kendisini hor gören.....diğer çapraz masaya bakmaya başladı...orda bir aile vardı...baba, anne ve çocukdan oluşan bir aile....net görememeye başladı...görüntü buğulandı bi anda....sonra birden netleşti...gözleri yaşaran herkes gibi o da bir damla gözyaşından sonra gözün ,yeni silinen cam gibi olduğunu biliyordu....neyse artık daha net görüyordu en azından....önce babaya baktı....esmer,göbekli ve heybetli... orta düzeyin altında insanlların bulunduğu bu sokakta bir baba heykeli yapılsa herhalde aşşağı yukarı bu adama benzer diye düşündü....yüzüne dikkat kesildi...sertti...sert bir adam olduğu her halinden belliydi...kaşları her daim çatık bir şekilde muhallebisini yiyordu...kaşık sağ elinin avucuna öle bir yerleşmişti ki, sadece ağzına götürdüğü muhallebin etrafında hafif bir parlaklıkla seçilebiliyordu.... o ellerin nasıl tokat atabileceğini,vurduğu yeri nasıl sızım sızım sızlatabileceğini düşündü....ve kadına baktı...kadının güzel olduğunu düşündü...yada bir zamanlar güzel olduğunu...farkedilebilecek bir güzelliği olduğunu...ama yinede silikdi...hatta o bile dikkatli bakmasaydı kadının güzelliğinden hiç haberi olmuyacaktı...hatta varlığından bile...küçük eliyle tatlı kaşığının en ucundan tutmuştu,sanki her an yemeyi bırakmaya hazırmış gibi,korkarak...ve oturduğu yere hiç ağırlık vermeden neredeyse ayaktaymış gibi oturuyordu,sanki her an kalkabilirmiş gibi....kadının gözlerine baktığında ise kadının kapıya kilitlenmiş olduğunu gördü acıyla....her an çıkıp gidicekmiş gibi dedi içinden... belkide çocuğunu kapının önüne oturmasının bir tesadüf olmadığını düşündü...o suratı kırışmış,gözleri çökmüş güzel kadının herşeyde olduğu gibi hayatada hafifçe,sanki her an nefes almakdan vazgeçebilirmiş gibi tutunmasının tek nedeninin,kapıya bakarken hep görüntü kapsamının içinde kalan çocuğu olduğuna emindi....
İnsanları farkedebiliyorum dedi....insanları anlayabiliyorum..onların mutlu,ya da üzgün olduklarını,bin türlü dertlerinin olduklarını...bunun kendine ait bi yetenek olmadığınında farkındaydı..sadece insanlar şu kısa buldukları hayatta,hayatın sadece kendi düşüncelerinden yada kendi sorunlarından ibaret olduğunu düşünmelerinden kaynaklanıyordu..onun için bu aynı evde bir ömür birlikde yaşayıpda birbirleri ile hiç ilgilenmemiş,konuşmamış hatta birbirlerinin farkına bile varmamiş olmak gibi birşeydi...şu dünyayı koca bi ev sayarsak tabi...şu anda şu tatlıcıda bulunan ve herkesin farkında olan bir tek o vardı...bunun kendisini herkesden çok daha üstün hissettirdiğini biliyordu...ama bu yüzden kendisine kızamazdı...her ne kadar kendini eleştirsede o da insandı ve Tanrı dan başka zayıf olmayan bir şey yoktu...diğer masaya yoğunlaşmak isterken çift ayağa kalktı...tatlılarını bitirmişlerdi...çocuk bir elini cüzdanına atarken diğerinide kzın beline dolamaya çalişiyordu...bir kaç adım atttılar...
- yedi altıyüz
- ......
- afiyet olsun...buyrun fişiniz
- ......
- İyi günler
- ......
Kız ona acıyan bir bakış fırlatıp,birazda kendisinin bu konumda olmasından memnun bir ifade ile dar kotlu hafif büyükçe kalçasını belli bir çaba sarfedip kıvırtarak,çocuk ayakları iki yana açık bir şekilde “erkeğin malı meydanda” dercesine meydan okuyarak,yürüyüp çıktılar..


Çocukdan aldığı bozuk paraları kasaya yerleştirirken aklı hala verdiği selamı bile almaya tenezzül. etmemelerindeydi...oysa o, onlar hakkında hiç yaşamadıkları güzel hayaller kurmuştu....birbirlerinden habersiz çocukluklarını...farklı yaşamlarında bir çok şeylerinin ortak olmasını...aynı düşüncelere dalıp,aynı hayallere sahip olduklarını...ve bir gün bir şekilde, hiç tahmin edilmeyen bir tarafından hayatlarının içine gökden elma gibi düştüklerini......o hayallere yakışmıyorlardı...kırmızı-bej duvara asılı saate bakarken gözlerini kapadı...sinirlenmemeliydi...sürtük işte!

Bir adamın bağırışı ile gözleri faltaşı gibi açıldı...Sert adam tuvaletten çıkmıştı..ıslak ellerini yumruk yapmış...çatık kaşlarını yay gibi germiş..sinirden dudaklarını büzüştürmüş oracıkta duruyordu....haraketsiz,heybetli,kaskatı...heykel gibi....kadın yoktu...çocukda...dükkan kapısı kapalıydı...asla dönmeyeceğim der gibi diye düşündü...ve gülümsedi.