8 Şubat 2009 Pazar

yetti kadın erkek mevzuları ama bitmedi


feminist falan değilim..yapı olarak insancıl bir insanım..doğuştan sevecen bir kişilik bende ki..seviyorum bebekleri,hayvanları,çiçekleri.erkekleri...heheh :)

şu hayatımda az çok felsefeyle de ilgilendim,düşünmeyi fikir üretmeyi hep sevdim...bunlar

tespitlerimi doğru olmasını garantileycek şeyler değil biliyorum ama şu cümlmi sorgulamadan kabullenin lütfen..bu dünyada en çok düşünülen,hakkında konuşulan konu neden hayattayızdan sonra kadın-erkek ilişkilieridir...insan merkezli bir yaşam tarzının tadı daha hoş geldikten sonra ademin çocuklarına,daha benden uzaktaki sorunlar s.kime kadar vurdum duymazlığı ile daha da artmış kadın-erkek hakkında konuşmak...ben de konuşuyorum şimdi evet ama şu dünyada karşı cins ile yaşanılan ilişkiden daha sihirli bir duygu bilmiyorum ben...içte duyulan o sıcak duygu ve haz..tarifi olmayan işler..amaç olmasa bile karşı cins her iki taraf içinde büyük anlamlar yüklü..bu yüzden küçümsemiyorum hakkında konuşmayı..sadece konuşula konuşula bir yerde sıkan bir konu..artık arkdalarımlayken falan açıldığında ortamdan sıkıldığım bir konu...ve evet yaş ilerledi..

kim kimden üstün?kim kime muhtaç?bırakalım bunları...tamam ata erkil toplumda kadının birşeyler yaparak öne çıkması kendini kanıtlama çabası takdire değer..ama olmaz..olmuycak..


biz kadınlar s.ktin(sittin de olur..) sene erkekler gibi tek yürek birleşemiycez,onlar gibi çıkarlarımız için birbiriimizi destekleyemiycez..kadınların haklarını elde edememesinin,bu dünyada ağzıyla kuş tutsa yaranamamasının nedeni bu.

eşitmiyiz peki..değiliz azizim..kimse kendini kandırmasın...farklı vücutlarda farklı istek ve duygularda nereye eşitsin?soruyorum sana feminist insan...alanı sadece kendi ülkemize indirgeyerek konuşursak eğer,ata erkilliğin işimize gelen yönlerinden vazgeçebilen hatunlar olsaydık bugün kü konumumuz çok farklı olurdu..


özgürlük,sorumluluğun başladığı yerde gelir hep..ergenliğimden beri erkeklerin özgürlüğünü kıskandım,itiraz ettim,bana da bana da dedim...sütyenleri gevşetip,elinizi kalbinize koyup düşünün bakalım hemcinslerim hiç erkeklerin üzerinde ki yük,sorumluluk ve kendilerini topluma kanıtlama zorunluluklarını düşünüp acıdın mı hiç?erkek olmak kolay değil hanımlar...hani erkeklere verilen özgürlüğü istiyosanız elinizi taşın altına koyucaksınız...bir işte çalişmak zorunda olmamak,evde oturup çocuk bakıp,günlerde gezmek,bakımlı olup kocanı mutlu etmekten başka hiçbir tasanın olmaması...(konuyu oldukça indirgeyip gayet genel konuşuyorum,kadına yapılan şiddet,fakirlik yada töre gibi konulalrı bu yazının formatına koymuyorum çünkü amacım sadece yükümlülükleri konuşmak..) bunlar çoğu kadının işine gelmiyor mu?

bilgisiz olman,duyarsız olman o kadar sorun olmasa...taş gibi bir vücuda sahip olduktan sonra gayette güzel bir hayatı yaşayabilme şansının olması...her zaman zengin koca gibi bir bonus şansının olması...bunlardan feraget edebiliyormusunuz gerçekten..içtenlikle cevaplayın...

görmüyormuyuz televizyonlarda evlendirme programlarını..bir kadının evlenmek istediği adamda ev,para iş gibi özellikleri araması ayıp değil mesela..ne kadar kazanıyorsun bana bakabilecekmisin gibi bir soru sormak siçde kendileri küçük hissettirmiyor hanımlara...ve ne yazık ki çok fazla sayıda kadın böle...ha ama sorsan hepsi erkekler çok egemen diye yakınıyorlar,car car konuşuyolar..

eşitsizliği sadece kadınların üstüne de yıkıcak değilim tabi..bu çok uzun zaman öncelerden gizlice yapılmış yazısız bir sözleşme bence...kadın da erkek de imzalarını atmış...kadını okutmayarak,okusada iş hayatında köstek olarak her türlü piçliği yapmak ademlerin işine geliyor tabe..

beni hemcinslerimden soğutan en büyük şey,dişi vücudunu kullanarak bu hayatta var olmak...sadece vücudunu kullanmak..onu sergilemek ,satmak..ona yatırım yapmak..erkeğe beğendirip onun karşılığında erkeğin parasal gücünü kullanmak...bunlar benim hiçbir zaman hazzedemediğim şeyler..günümüz sözde modern toplumunda ise nedense çok doğal ve aslında olması gereken şeymiş gibi gösteriliyor...adrelina lima'nın alkışlar içinde,bütün erkeklerin dili dışarda bakarak onu göklere çıkarması görüntülerini ben eğer 12 yaşında falan izleseydim, bilmiyorum nasıl etkilenirdim...önceliklerim ne olurdu?bir manken hem şöhret hem para hem de zengin kocaya kolayca varabiliyorsa,ilkokulda büyüyünce ne olucan sorusuna pilot dermiydim acaba...(evet pilot ne var..seviyorum uçmak falan..çok da severim yüksekte olmayı..)

yıllardır kendi işimi kendim görmeye o kadar alıştım ki,ve özgürlüğümü o kadar seviyorum ki,bir erkeğin gücünün çekicilğine karşı koyamasam bile,ona bağımlı olduğumu hissettiğimde nedense hemen topukluyorum...istemiyorum..bağımlı olduğumda,kısıtlanmışım gibi geliyor..o yüzden en baştan erkeklerin en ufak bir yardımını alırken bile dengeyi iyi kurmya çalişiyorum...marketten alınan bütün poşetleri taımak zorunda değil bir erkek,ya da evdeki her ampül takma,tüp değiştirme işleri üstüne vazife değil...tabi bunlarda abartlı bir "hayır ben yapıcam" inadı iyi değil..erkek kendini kanıtlamak ve kadınını koruyup onun bu işlerini yapmaktan bir yere kadarda haz duyar...ben hesabı paylaşma konusunda tepkimi kasa başında değilde masada yaparım..zaten paranın "bizim paramız" olduğu maddiyattan uzak ilişki safhasına giridiğinizde ise parayı erkeğe verip,parayı onun kasada duran kendi hemcinsine uzatma ortamını hazırlama inceliğinide göstermek gerekiyor...ince dengelerin olduğu,farklılıkların bilinip karşılıklı saygıyla binilmesi gereken zevkli,eğlenceli bir tahtaravelli gibi kadın erkek-ilişkisi...

daha çok diyeceklerim olsada imkanlarım kısıtlandı belki başka zaman devam ederim...

not:bu bugünkü 3. notum...alt posttaki not ile aynı konsepte bir not..bir daha yazmak istemiyorum aynı şeyleri..lütfen

the curious case of benjamin button


gittim,izledim...hikaye etkiliyici ama neden bilmiyorum içimde bir ben bunu bir yerden hatırlıyorum yada benim aklıma gelmişti zaten gibi düşünceler içinde buldum kendimi..genel bakarsak güzeldi..ama sırf brad pitt iiçin gitmeyi düşünen dişiler varsa şimdiden söliyim ki filmin 4 de 3 ünde has adamımızı yakışıklı halinde görüyoruz gerisinde hep yaşlı...ve şunu fark ettim ki yaşlanmışım ben...çünkü bir sahnede brad pitt taş çatlasa 18inde bir çıtır olarak belirdi ve ben hiç bir çekim hissetmedim çünkü 18 gözümde sübyan resmen..vah ki vah dostlar..

filme dönersek klasik bir akış taktiği olan (akış tatktiği..ben uydurdum evet...)ölüm döşeğinde ki yaşlı teyzeye günlük okuma sahnesi ile başlıyor..filmin kendi öyküsünü dayandırdığı bir diğer hikaye olan kör saatçinin ters giden bir saat yapması beni asıl hikaye kadar etkiledi..hatta ben olayı olmuş bir olay sandım ama hiçbir yerde öle bir yazı yok..bence çok derin ve ustaca bir tepki olan tersten giden saatin hikayesi gerçek olmalı..gerçek olmayı hak eden bir olay çünkü. anlatmıyorum hikayenin ne olduğunu ki gidin izleyin diye..
tersten giden saatin yapıldığı ve bir tren istasyonuna yerleştirildiği zaman birinci dünya savaşı sıraları..bizim kahramanımız ise savaşın bittiği gün zengin bir malikanede doğuyor ve annesi ölüyor fakat baba çocuğu görür görmez apar topar alıyo çocuğu götürüyo..denize atcakken polis görüyo bu kaçıyo falan en son bir huzur evinin önüne koyuyor bunu...tesadüfen çalişanlar tarafından görülen bebeğin yüzünü ilk orda görüyoruz..resmen 90 yaşında amcanın yüzünü bebek hali böle garip,korkutucu..neyse sonra alışıyoz zaten..bunlar alıyor bunu,zaten mekan huzur evi olduğundan insanlr hep yaşlı yadırgamıyorlar durumu ki bence bu ayrıntı iyi düşünülmüş..ölür diyo doktor resmen ölüm yaşındaymış(ölüm yaşı?) gibi hastalıklı çünkü ama yaşıyor bizim eleman..çocukken boyu çocuk boyunda ama görüntü 80lerinde..yürüyemiyor..işie gözlükler, kel saç, kırış kırış yüz...her gören amca diyo falan.. zaman geçiyo olaylar gelişiyor herşeyide anlatmak istemiyorum zira yeni girdi vizyona gitmek isteyenlar vardır...neyse zaman ilerledikçe başta pek farkedilmese de bir iyileşme oluyor benjaminde...sonraları daha hızlı fark ediliyor bu gelişme...ama gerçekten insanı içine alıyor seneyo ve bir garip oluyor insan..mesela çocukken bir kıza aşık oluyor ve bu kız büyüdükçe o gençleşiyor en son 40 lı yaşlarında ortada biryerde buluşuyorlar...ah hele ki o yaşlarda bir güzel aynı evde yaşıyolar,resmen benim hayalim azizim...o sahnelerde içi geçmiycek insan evladının alnını karışlarım burdan..
hikaye çarpıcı ve iyi işlenmiş..yaşlı görünen çocuğu bir türlü çocuk olduğunu hissedememem benim de ön yargılı davrandığımı hatırlattı bana başlarda ve kendime bi çekidüzen verdim..görünüş herşey değil zira.

ilk başta duyduğunuzda süper lan gençleşmek diyosanız benim gibi öle değil canlarım..herşey zamanında güzel..zaten benjamin zaman geçtikçe gençleştiğini düşündüğünü bir yaşlı teyzeye sölediğinde teyzenn ee o zman bütün sevdikleirnin ölümünü görücen demesi doğru lan yemişim gençliği dedirtiyor insana..filmde hemen fark ettiğim en büyük kopuklukta şu;başta yaşlı vucutta çocuk ruhunda ve zekasında bir insanken büyüdükçe vücudu gençleşiyor benjaminin...iyice gençleştiği bir sahnede ona "iyice gençleşmişsin" dediklerinde ruhum gençleşmiyor gibi bi laf ediyor..sonlarda bakıyoruz nasıldır bilmem benjamin görüntü olarak çocukken(boyu nasıl kısalır insanın o kemikler kaslar nereye gider?) adamın biride bunama başlangıcı var diycem ama dilim varmıyor gibi bir teşhiste bulunuyor..tamam diyorum buraya kadar tutarlı...fakat sonlarda çocukken resmen çocuk oluyor..ben 5 yaşında bir vücutta 70 yaşınnda bir ruh falan beklemiştim...sonlarda bu tutarsızlık dikkatimi çekti ...


filmin sadece ya zaman tersine gitseydi ve yaşlanacağımıza gençleşseydikten çok daha fazla yaşamla ilgili tespitlerde bulunduğuna inanıyorum..filmin akışında(evet yine akışında..i love film akışı)çok ustaca ortaya çıkan insanlar ve onların etkisi bunu gösteriyor..birkaç eksik daha buldum ama sölemek dahi istemiyorum..gidilip izlenicek hatta arşive konulabilecek güzel bir film.



not:bu yazı üstte diye alttaki yazıları okumamazlık etmeyelim..tarihlere bakalım..bugün 3 yazı yazdım...vay ben duymadım,vay ben ne biliyim kabul etmiyorum..lütfen

allah kimseyi hamlamış vücutla sınamasın

5 senedir görmediğim rakamı tartıda görünce itiraf ediyorum ki tırstım..hem de ne tırstım..daha öncede bahsetmiştim,çirkin ördek yavrusu psikolojisinde bir çocukluk geçirdim o yüzden bu kuğu halimi sapına kadar hak ettiğimi düşünüyordum..ama ben bir insan evladı tanımıyorum ki sucuk,salam,sosis üçlüsünü aynı anda bol bol 3 yumurtalı kaşarlı omletinin içine koysun,yetmesin bir de 2 boyoz ve peynirli poğaça ile,kuruyan damağını çay ile ıslata ıslata yesin..bunu haftalarca yapsın ve taş gibi bir hatun olarak kalsın...yoo dostum yoo!!yok öle bişey..anca kendini kandırırsın..
ve ben tartıdan indim..yüzümde rocky'inin intikam dolu ifadesi değil de daha çok küçük emrahın "neeedenn ben allam,nedennn ben!" ifadesi olsada,eyes of the tigersı gayet net duymaya başladım..hiçbir gaz bana o tartıda ki rakamalar kadar etki etmemişti gerçekten..artık bu sorun tartı ile benim aramdaydı..daha sıkı kalçalar sahip olmak ve göbüş adı altında, görüntüsünü yumuşatığımızı düşündüğümüz ama aslında bildiğin katmanlaşan göbeği yok etmek için and içtim..tek umudum ablamın evdeki koşu bandı..bu gün bir hafta oluyor ankaraya geleli ve ben 6 gündür rejimdeyim..
kahvaltıdan sonra mutfaktan uzaklaşıp içerde yeşil çayımı içip spunge bob izliyordum ki kanalın birinde ebru şallı ile iki kafadarını gördüm..aha dedim ben bunları buluyim yapıyim bir gün bu saatte..cuma günü hususi bunun için açtım tvyi..buldum programı..ama şansıma diyim ki o gün "top" günüymüş..neyse dedim esneme haraketleri falan yapcaklarmış başta bari ısınmış olurum diye cahil cahil konuşuyorum..hadi itiraf ediyim başlarda pilates falan küçümsüyordum aslında..çok incelememiştim ama yani basit haraketler gibi geliyordu..neyime güveniyosam..neyse bunlar birkaç haraket yapmaya başladılar daha önce pucca da bahsetmişti,kaburgalarımızı kapatabildiğimi hatta aşşağaya falan iktirebilidiğimizi öğrendim plates sayesinde...hadi iyi hoş gidiyor arada ebrunun kubik havaya laflarına gülüyorum falan derken,bir acı!!...yani insan hem kaburgasını kapatıp,hem de belini yere yapıştırınca,kubikte havadaysa eğer o kasılmışlıkla bacağı iki havada döndürmenin meali benim için "acı" dır...evin içinde aaıııhh!!oovvvv...gibi yanıltıcı sesler çıkarmaktan kendimi alıkoyamadım, evet..haraket bittiğinde ebru hanımda eheheh gülümsemelerin arasında acıyan bacağını ovuşturuyor ve arkadaki elemanlarla birbirlerine gaz veriyorlar..."nasıl yandı dimi süpperr".."evet çok yandı çok güzel".."uvv..muhteşem olağan üstü..çok zevk alıyorum yanınca"..bu cümleleri olduğu gibi yazıyorum..ebru hatun sürekli muhteşem olağanüstü gazları veriyor,ben evde ahhh ufff gibi efectleri yapıyorum..tabi sonuç yan odada seslerden dolayı endişelenen anneannemin kapıda belirmesi oluyor..neyse bende öle bir gaz aldım ki kilo vericem diye banamısın demiyorum yapıyorum haraketleri..top olayına geçtiklerinde durmak istemiyorum ve salonda ki pufu,bildiğin pufu top niyetine kullanıyorum..o kadar komik bir görüntüki,elemanlar topun üstünde yatay durup dümdüz kalırken benim puff bana küçüük geldiğinden göbeğim yere yakın bir "u" pozisyonunda kalıyorum..puff kah elimde kah bacaklarımın arasında piç oldu o gün...neyse yaptım hareketleri mutluyum falan derken son dakka bir şok yaşadım...bunlar işimiz bitti hadi esneyelim diye en son ayak parmaklarına dokunuyorlar ayakta iken..ebruda diyo ki ayak bileklerinizi tutsanızda kafi falan...ve ben sıfır esnek bir hatun olduğumu o dakka anladım azizim...bırak ayak bileği,dizimin biraz altından sonra gitmiyor elim..hani bacaklarım uzun diye biraz kendimi avuttum ama yok,çok moralim bozuldu..bu iş artık pilates ben ve tartı arasında..kimse araya girmesin..ebru sende uzak dur artık..kadına bak ya!!zengin koca,bebek ve taş gibi vücutla kafayı yer tabi..harkulade beybi!!...mazoşist yeminle.

not:şimdi bu yazı üstte diye altta ki yazıyı okumamazlık yapmayalım..tarihlere bakalım..insan bir gün içinde bir kaç yazı yazabilir..lütfen,daha duyarlı..

seni görmek ister her bahtı kara

ankaradayım..bir hafta oluyor neredeyse..ablamın evi tepede bir yerde olduğu için öle ha dedim mi aman ben bi kızılaya iniyorum,yok anam ankamall'e bi gidiverem de beğendiğim elbiseyi alıp geliverem gibi sözler sarfedemiyorum..oturdum oturduğum yerde,zaten izmirde homini gırtlak yiyişlerimin sonunda bir 5 kilo almışım üzerinize afiyet,diyet ve sporla vermeye çalişiyorum..geri kalan vaktim kitap okurken sızmak ve film seyretmekle geçiyor..aslında kıskanılabilecek bir tatil..hıhı evet..
ankara ile izmiri aslında kıyaslamak istemiyorum ama ne zaman dışarı çıksam bunu yaptığımı fark ettim..bi kere havası daha kuru,geldiğimde üzerimde ki o kuş hafifliği kalktı resmen, ilk günler koltuğa yapışık yaşadım..bir iki gün sonra ablamın iş yerine ziyarete gidicem..ablam dedi işte yakın bir durakta iniceksin falan sonra bulursun...ablamda rekabet kurumunda çalişiyor ki yanında rtük olsun devlet planlama olsun afilli binalar bulunuyor..daha öncede önünden geçmişliğim var ama araba ile gidildiği için saymıyorum..neyse ben o gün çıktım durağa gittim..ablamın lojmanlarının olduğu semt biraz sosyetik bir semt olduğundan belediye otobüsü taneylen yolluyor,otobüs kafasına göre bir saate falan lütfederek geçiyor yani..otobüs geldi ben şöföre sordum emin olmak adına "rekabet kurumunun ordan geçiyor mu?"..şöför yüzüme bakıp "bilmiyorum "dedi..ben nasıl yav önünden geçiyorsunuz falan derken en öndeki teyze geçiyor ever dedi sertçene ki otobüsü beklettiğim için azcık huysuz olduğunu anlıycak kadar insan sarrafı oldum çok şükür..iyi dedim bindim..ego kartı adında bişey ile biniliyor otobüse,tabi bende yok..ablamda hiç vermedi..bende tabi her izmirli gibi cüzdana sarıldım bozuk paraları çıkarırken şöförün tip tip bakışlarını gördüm..sonra şöyle bi diyalog yaşandı ben,bişey bilmeyen şöför ve huysuz teyze arasında;

hatun:şey..para verilmiyor mu?
b.ş:yok
h:ben de yokta karttan..ben para verilir diye şey ettim..
b.ş:....
h:izmirden geldim de ben...ehehhe
b.ş:....
h:ne yapsak..
b.ş:halk otobüsü değil bu belediye otobüsü para geçmez
h.teyze:ykm ye daha var birinden bulursun kart
h:ne ykm si?
h.teyze:ykm de iniceksin ya
h:yok..rekabet kurumu..o..
h.teyze:ben öle anladım(baş pencereye çevrilir)
h:.....
b.ş:....
h.t:....

gelen başka bir erkek yolcudan kart basmasını rica ettim,2 milyon verdim..kalan parayı da istemedim ama o yolcuda tek kelime etmedi bu işlemler oluren..kendimi sürekli sırıtan iyi günler diyen şebelek ruhlu bir hatun gibi hissetmeye başladım..gittim yerime oturdum..bişey bilmeyen şöför bana iniceğim durağı söledi(!)
ve indim.

şimdi soğuk ankara insanı..ben gerçekten fazla sıcak kaldığımın farkındayım,apartmana girdiğimde iyi günler diliyorum sürekli insanlar irkilip öle karşılık veriyolar..ama yiğidi öldürüp hakkını yemessek ankarada bayıldığım bir alışkanlıktanda söz etmek istiyorum..
bence medeniyetin çok büyük bir göstergesi olan "otobüs sırası"..
izmir'de alsancakta bir kaç durakta sıraya girildiğini görmüştüm ama genelde kimse sıra mıra dinlemez..kapının önünde 5 sıra meydana gelir hep..metroda inenlere öncelik de tanındığını hiç görmedim ben..izmir halkı egeliliğin verdi o telaşlılık ile bence sürekli bir telaş içindeler..ankara insanında bu yok..en büyük kanıtım metronun yüyüyen merdivenleridir..izmirde beklemeyi sağ taraftan yaparız ki daha kurtlu olan diğer kesim soldan yürüyen merdivende yürüyebilsin..ankarada yok öle bişi..kimsenin acelesi falan yok..millet yayıla yayıla gidiyor merdivenlerden..hızlı yürüyen insana da rastlamadım..öle bir memleket..ama otobüs sırası alışkanlığını nasıl edinmişler bilmiyorum ama çok süper bişi azizim..bi kere en fazla bekleyen otobüse önce binme ve oturma hakkı kazanıyor..kimse kuralı bozmuyor,insanlar medeni bir şekilde sıralarında duruyolar,öle kaynak falan da yapılmıyor yani lisedeki gibi zira benim gözlemim her sırada açık göz bir amca mutlaka var.."hoop birader sıra burda" cümlesi çok sık olmasa da duyulabiliyor..olsun,insanların bu duyarlılığı benim gözleirmi yaşarttı geçen gün..zira bir otobüs sırasının en önündeydim..benden mutlusu yoktu valla..bir sıranın en önünde olmak ve arkamdaki onca insana bakarak kitleleriin önderi pozisyonumla otobüs beklerken kendimi gaza getirdim salak saçma hayallerle..aklıma izmir geldi,otobüste yer verilmeyince yaşının büyüklüğünden dem vurup çeneyi açan teyzelerin,kapı benim önümde durduğunda(hep benim önümde durur)ayağım havada olmasına karşın beni bir kalça haraketi ile sağa savruran kuvvetlerini anımsadım iç geçirerek,ki ben hiç de çıtıpıtı bir kız değilim teyze yarı boyumda falan ama o eski toprak gücü yok mu,bence bütün teyzeler bizden daha dayanıklı..sol kalçamda morluk oldu bir gün o kadar söliyim..

böyleyken böle,ankara hava olarak da,insan olarak da soğuk ve kuru bir etki bıraktı ama daha medeni ve sakin...izmir sıcak,nemli,hafif havası ve insaları ile gülümsememi saklamak zorunda kalmıycağım bir memleket..basılan ayaklarım,moraran kalçalarım falan,değer lan!izmir güzel valla..yeah beybi!

2 Şubat 2009 Pazartesi

çeneli kız çocuğu ve annesi..bir de önde malak gibi ben..



daha önce barbie bebek ve türevleri ile ilgili düşüncelerimi anlatırken hazetmediğim çocuklara değinmiştim..biraz önce buklenin yazısını okuyunca da düşündüm...hani ben çok da seviyorum aslında çocukları..çocukluğumdan beridir hatta..çünkü güldürüyolar beni,tatlı oluyorlar,saf oluyorlar...masumlukları beni etkiliyor çoğu zaman...ve en önemli nedeni sanırım her daim oyun oynamaya hazır bir yapımın olması...o kadar seviyorum ki gerçekten..kazık kadar kız oldum,anneannem benim yaşımda 2. çocuğu yapmış 3. ye alt yapı çalişmalarına başlamış..ben hala oyun salonu falan girsem çıkmaıyorum...bilgisayar oyunu olsun,işte böle el marifeti oyunlar olsun...olsun da oyun olsun hobeley diye sekerek yürüyorum...hiç abartarak sölemiyorum bunları,gayette vaziyetim budur..ama inanın dışardan baksanız bu kızdan bunlar çıkmaz dersiniz...garip işte..neyse konumuza dönelim..insanın içindeki çocuk sevgisini buharlaştıran çocuklar..

şimdi şurda hem fikir olalım ki,aslında her ne kadar kişilikler çocukken gelişse ve kendini belli etse de bir çocuğu çekilmez yapan huyların ortaya çıkmasının büyük sorumlusu çocuğa bakan kişinin,ki bu kişi türkiye şartlarında yüzde 97 annedir(i love küsüratlı veri)

cumartesi günü denizliye gittim hemen pazar sabahı da anneannem ile ankara otobüsüne bindik...ablamın yanına gidicez,bu aralar bize ihitiyacı var ki bu konuya sonra değincem,hatırlatın..neyse önlerden yer bulamadığım için arkda kapının karşısındaki değilde bir arkdasında ki mütevazi koltuklarımıza oturduk...otobüs yolculuğunun değişmez kurallarından biride bildiğiniz üzere eğer çocuğun varsa arkaya oturursun...siz diyin 4 ben diyim 7 çocuklu aile arkka ve önümüzdeler..neyse sorun yok..korkma candan kapı gibi mp3 ün var diye telkinde bulunuyorum kendime..ama heyhaatt!!otobüsün en geveze annesi ve onun 4-5 yaşlarında ki kızı zeynep arkamızdalardı işte..yanlarına getirdikleri oyuncak çay takımıyla evcilik oynadılar..çay koyuyimm,ayy çay döküldü,hüüp bir çay daha...vs bi süre gürültü yaptılar..sonraları zeynep'in meraklı ama ne yazık ki idrakı zor bir çocuk olduğunu da anladım..anne bu?benzin istasyonu kızım...ne?benzin otobüs alıyor?..ne?otobüsün karnı acıkmış yemek yiyor...ne?otobüs mamasını yiyo şimdi...gibi bitmeyen soru çarkında kafam sürekli açılıp kapanan ve annesinin de hatta hadi aç kapa diye onayladığı o servis aparatının haraketi ile zonkluyordu..zira o aparat benim koltuğumun arkasında olmasına rağmen,nedense her insan da genel kanı tutabilidğim aparat benimdir oluyor...yolculuk bir suratsız muavin ve bir tane de kapının önünde durup öküz gibi beni süzen diğer muavinle birlikte,geçiken topkek servisinin gerginliğini anneannemle afyonda ekmek arası sucuk yiyerek atlatarak,kah uyuklayıp,kah uykusuz okuyarak,ama arkamda ki cehennem ile birlikte tam 7 saat 17 dk sürdü...ızdırap son dklarda şöle idi..anne dede?az kaldı geliyoruz...ne?birazdan gelicez?..ne?şu ışıklar varya dede orda bekliyor...ne?dede orda bizi alıcak...dede,dede baba evde dede orda...geldik dede,dede,dede,dede,dede,dede.....

şimdi burda atıp tutuyorum ama,ne zaman dayanamayıp arkama dönsem şeker bir surat görürüm ve gülümserim..asla şikayet edemem..zaten bu konuya da değiicem..içimde bir yerlerde her insan evladı gibi çirkeflik olsun istiyorum ama yok azizim...arkama dönüp "hanııımm hanımmm çocuğuna az sahip çık,ne bu çene maşallah anası gibi...piuuuvv!!" diye sölenmek istiyorum ama ben dönüp çocuğa sırıtyorum,koltukta köşe apmaca oynuyorum...ben bu eziyetleri sapına kadar hakediyorum...ama başımın ağrısı bütün gece sürdü o gün...susss!hak ettin sen hatun!!ağzını açıcaksın bundan sonra,gözler yumulcak!!çocuk,yaşlı demeden......susun laannn!!.........,



kime yalan atıyorum ki...resmen kızamıyorum...müstahak herşey azizim.


not:ikametgahımın ankara olmasından dolayı,internetim sık sık olmuycak...yazıları biriktirip biriktirip yazıcam...haberiniz ola